top of page
2Personal_Logo_1.png

+90 - 554 613 6036

All Posts

  • Niyazi Kocak
  • 1 Kas
  • 2 dakikada okunur

ree

Geçtiğimiz günlerde, iş dünyasında sıkça sorulan ama çoğu zaman net yanıtı olmayan bir soruyla ilgili kapsamlı bir araştırmaya denk geldim: “İşverenler neden engelli bireyleri işe almıyor?” (Why Do Employers Fail to Hire People with Disabilities? – A Systematic Review, Springer, 2022)

Araştırma, dünya genelindeki onlarca bilimsel çalışmayı inceleyerek çok önemli bir sonuca varıyor: Engelli bireylerin işe alınmasının önündeki engeller kişisel değil, sistemsel. Ve bu engeller üç temel kategoride toplanıyor: Yetenek (Capability), Fırsat (Opportunity) ve Motivasyon (Motivation).

Bugün bu üç başlık üzerinden, iş dünyasının artık yüzleşmesi gereken gerçeklerden bahsetmek istiyorum.


1. Capability – Bilgi ve Yetkinlik Eksikliği

Araştırmaya göre işverenlerin önemli bir kısmı, engelli bireyler konusunda doğru bilgiye ve deneyime sahip değil. En sık dile getirilen bariyerler:

  • Engellilik türleri hakkında bilgi eksikliği

  • İş düzenleme ve uyum sağlama konusunda yönetsel beceri eksikliği

Yani mesele, “engelli birey yapamaz” değil; çoğu durumda işveren neyin mümkün olduğunu bilmiyor. Halbuki erişilebilir çalışma araçları, makul düzenlemeler ve görev tasarımı çözümleri bugün fazlasıyla mevcut.


2. Opportunity – Ortam ve Sistem Engelleri

Araştırmanın en çarpıcı bulgularından biri, engelli bireylerin işe alınmasının önündeki en büyük engelin fiziksel çevre uyumsuzlukları olması. Bugün hâlâ pek çok kurum, erişilebilir olmayan binalar, rampasız girişler, asansörü olmayan katlar, dar kapılar, erişilemeyen tuvaletler veya ekran okuyucu uyumlu olmayan dijital sistemler nedeniyle engelli bireyleri işin daha en başında dışarıda bırakıyor.

Bazen işverenler “hazır değiliz” diyerek geri adım atıyor; oysa hazır olmamak bir mazeret değil, değişim için bir başlangıç noktası. Çünkü mesele, engelli bireyin yapabilirliği değil; çevrenin ona izin verebilirliği.


3. Motivation – İnançlar, Tutumlar ve Önyargılar

Ve gelelim en çarpıcı olana: Araştırma, engelli bireylerin işe alınmasının önündeki en güçlü engelin önyargılar ve yanlış inançlar olduğunu gösteriyor.

En sık ifade edilen kaygılar:

  • Engelli çalışanların performans göstereceği konusunda endişeler

  • Engelli bireyi işe almanın maliyetli olacağı beklentisi

  • “İyilik yapma” dışında güçlü bir motivasyon bulunmaması

Yani engellilik hâlâ bir yardım meselesi gibi algılanıyor. Oysa engelli bireyler birer yetenek. Dolayısıyla istihdam bir yetenek yönetimi konusu olarak görülmeli, sosyal sorumluluk olarak değil.


Peki Ne Yapabiliriz?

Benim için bu konu bir akademik bulgu değil, hayatın ta kendisi. 27 yıldır tekerlekli sandalye ile yaşayan biri olarak biliyorum ki engellilik, bireysel bir eksiklik değil: Bir sistem problemi.

Bu yüzden çözümü de bireylerden değil, sistemden beklemeliyiz.

Sistemi dönüştürmek için ne yapalım:

  • Engelli bireyleri istihdam ederken lütuf değil, adalet perspektifini benimseyelim.

  • Korkuların ve önyargıların yerine bilgi ve deneyim koyalım.

  • Engelli bireyleri işe almayı “sosyal sorumluluk projesi” olmaktan çıkarıp insan kaynakları stratejisinin merkezine yerleştirelim.


 
 
 
  • Niyazi Kocak
  • 3 Tem
  • 2 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 21 Kas


"Paralympians have often been described by media as participants and not competitors. At Paris 2024, it's time we set the record straight." (Paralimpik sporcular medya tarafından genellikle yarışmacı değil katılımcı olarak tanımlanmaktadır. Paris 2024'te bu durumu düzeltmenin zamanı geldi.) yazan metin

Engelli bireylerle iletişimde sıklıkla yapılan iki önemli hata var.


Birincisi "küçük görmek" — kimileri bunu "patronluk taslamak" olarak da tanımlıyor. İkincisi ise "acımak."


Henüz bu hataları kötü niyetle yapan biriyle karşılaşmadım. Ancak, otomatik birçok davranışımızın karşımızdakini istemeden yaraladığı gibi, bu da bazılarımızı yaralıyor olabilir mi, diye sormak isterim. Yaralamanın ötesinde, bu tutumlar toplumdaki önyargıları besliyor ya da yenilerine zemin hazırlıyor olabilir mi?


Bazen bu iki hata fazlasıyla belirginken, bazen de fark edebilmek için dışarıdan, tarafsız bir gözle bakmak ve üzerine düşünmek gerekiyor. Asıl tehlikeli olan ise bu hataların zamanla normalleşmesi.


Örneğin, "Engelli kardeşlerimiz" ifadesindeki "kardeşlerimiz" kelimesi, hem küçümseme hem de acıma hatalarını bünyesinde barındıran nadir kelimelerden biri. Nadir olduğu sizi yanıltmasın, sıklıkla, her ortamda kullanılabiliyor. Yakın zamanda kullanıldığına fazlasıyla şahit oldum.


28 Ağustos - 8 Eylül tarihleri arasında heyecanla beklediğim bir organizasyon gerçekleşti: Paralimpik Oyunları.


Vaktim oldukça oyunları izledim ve sporcularımızın mücadeleleriyle gururlandım. Ancak spikerlerin "kardeş" ifadesini sıkça kullandıklarını duydukça da bir o kadar üzüldüm. Hepsinin bu işi gönülden yaptığına şüphem yok, oyunlara ve kurallara hâkimiyetlerini eleştirecek durumda da değilim.


Ne olmuştu da Olimpiyat Oyunları'nda "İranlı rakibi" diyen spiker, Paralimpik Oyunları'nda "İranlı kardeşi" ifadesine geçiş yapıvermişti? Oysa onlar da olimpiyatlardaki sporcular kadar özveriyle, dur durak bilmeden, fedakârlıklarla oyunlara hazırlanıyor ve madalya için varlarını yoklarını ortaya koyuyorlardı.


Biraz gönlünüzü ferahlatayım, eğer mümkünse tabii… Bu durum sadece bize özgü değil. Dünyada da engelliliğe karşı önyargılardan fazlasıyla beslenen bir dil karmaşası var. Uluslararası Paralimpik Komitesi, resmi hesabından bunu doğrular nitelikte ve bu yazıyı yazmamı da tetikleyen aşağıdaki gönderiyi paylaştı.


Kırmızı fon üzerinde "#NotPlayingGames" (#OyunOynamıyoruz) etiketiyle şu mesaj yer aldı: "Paralympians have often been described by media as participants and not competitors. At Paris 2024, it's time we set the record straight." (Paralimpik sporcular medya tarafından genellikle yarışmacı değil katılımcı olarak tanımlanmaktadır. Paris 2024'te bu durumu düzeltmenin zamanı geldi.)


Engelli bireylerle iletişimde değişim için çok daha fazla çaba sarf etmemiz gerektiği ortada. Ben de kendime, bu gönderi ile başlayarak, belli aralıklarla engelli iletişimi üzerine yazma ödevini aldım.


Etkili iletişim; netlik, duygusal bağ kurma ve hedef kitlenin ilgisini çeken, özgün bir mesaj sunarak akılda kalıcılığı sağlamaksa eğer...


Evet, Paralimpik Oyunları sona erdi ve aklımda, tüm sporcuların azimleri, hırsları, yılmaz mücadele ruhları, 6'sı altın olmak üzere toplam 28 madalya kazanan sporcularımızın muazzam başarısı ve "sporcu kardeşlerimiz" kaldı.

 
 
 
  • Niyazi Kocak
  • 3 Ara 2024
  • 1 dakikada okunur

Yol kenarına bırakılmış bir sandalye ve üzerinde 'Engelli aracı park alanı, teşekkür ederim' yazan bir karton.

Bugün 3 Aralık,


Uluslararası Engelli Bireyler Günü, orijinal adıyla International Day of Persons with Disabilities.

Yıllarca, gerçek ihtiyaçları yok sayılarak, tüm engelli bireyleri bir araya getirip yapılan göstermelik kutlamalara tepki olarak “3 Aralık kutlanmaz” diyen ben, bu yıl itibariyle bu kararımdan vazgeçmiş bulunuyorum. 

[Farklı düşünüyorsanız ya da ilaveleriniz varsa lütfen yorumlarda buluşalım :)]

Nasıl ki 8 Mart’ta kadınların, Haziran ayında LGBT+ bireylerin varlıklarını, hak temelli mücadelelerini ve toplumda bir arada olmanın güzelliğini kutluyorsak, bedeninde ve/veya zihninde görünür ya da görünmez farklılıkları olan engelli bireylerin de varlığını kutlamamız gerektiğini düşünüyorum.


Peki neyi kutlayalım tam olarak?


Çok sevdiğim bir dostumun “Bu hayattaki en büyük başarım hayatta kalmak” dediği gibi, tüm bariyerlere rağmen hayatta kalmayı başaran engelli bireyleri kutlayalım.


Onları bir an bile yalnız bırakmayan ailelerini kutlayalım. 


Kamunun çözemediği erişilebilirlik problemlerini kendi çabalarıyla çözmeye çalışan işletmeleri ve bireysel girişimleri kutlayalım. 


Özel eğitim kurumlarında, kaynaştırma sınıflarında engelli bireylerin gelişimi için fedakarca çalışan eğitimcileri kutlayalım. 


Kota doldurmak için istihdam eden değil, engelli bireyi de bir yetenek olarak gören şirketleri kutlayalım. 


Kazandıkları madalyalarla göğsümüzü kabartan engelli sporcuları yetiştiren antrenörleri kutlayalım. 


Engelli bireylerin eşit haklara sahip olması için çaba gösterenleri kutlayalım.


İyi olanları kutlayalım ve iyi olmak isteyen diğerlerini cesaretlendirelim ki kimse fotoğraftaki gibi park yeri için evden sandalyesini indirip 'Buraya park etmediğiniz için teşekkür ederim' yazmak zorunda kalmasın.


Fotoğraf: Yol kenarına bırakılmış bir sandalye ve üzerinde 'Engelli aracı park alanı, teşekkür ederim' yazan bir karton.

 
 
 
bottom of page